23 Şubat 2014 Pazar

İMAM HUMEYNİ'NİN HAYATI 4


Başkalarını Gözetmek

Çok iyi hatırlıyorum uykudan sessizce uyanır namaz kılardı ve abdest almaya giderken başkalarının rahatsız olmaması için ağır adımlarla yürür çoğu zaman başkalarını sözle değil davranışları ile iyiliğe yöneltirdi. Her zaman hak sözü güzellikle ve tatlı dille söyler bu gibi durumlarda asla kaba davranmazdı. En önemlisi Allah’ın emirlerini ve ibadetleri başkalarının nazarında zorlaştırmazdı.

İmam’ın damadı kızını sabah namazını kılması için uyandırırdı. İmam bunu öğrendikten sonra şöyle haber gönderdi “İslam’ın tatlı yüzünü çocuklara acı göstermeyin” Bu söz kızımın ruhunda öylesine derin bir etki bıraktı ki yatmadan önce ısrarla bizim onu sabah namazına kaldırmamızı istiyordu.

İmam’ın Paris’te kaldığı günlerden birinde misafiri çok gelmişti ve İmam’ın evi üç odalı olduğundan birisinde İmam, ailesi ile kalıyor, bir diğerinde Hacı Ahmed (İmam’ın oğlu) Hacı İşraki (İmam’ın damadı) ve öteki oda da bana aitti. Fakat o gün misafir olduğu için benim kaldığım odada misafirler kaldı bana yer olmadığı için mutfakta yatmak zorunda kaldım. Sabah İmam abdest almak için geldiği zaman “Gece üşürsünüz diye merak içinde kaldım” dedi. Ben, “Hayır yerim rahattı’” dedim. O sabah kahvaltıyı odaya götürdüğüm zaman İmam’ın hanımı şöyle dedi. “İmam dün gece mutfakta üşürsünüz diye çok meraklandı”

İmam başkalarını çok gözetiyordu oysa bizim gibiler öyle kendimizi düşünüyoruz ki yanımızdaki insanlardan bile gafiliz.

Bir gün şehid Mutahhari ve şehid Saduki İmam’ın misafiriydiler, her zaman pişirdiğim yemeği üç kaba döktüm ve sofraya götürdüm ben de, gider yumurta, domates veya peynir yerim diye düşündüm, yemeği İmam’ın yanına götürüp sofraya koyduğum zaman İmam “Kendi yemeğin nerede?” ‘’diye sordu. Ben de ‘’Bu yemekten kendim için ayırmadım gider diğer evde bir şeyler atıştırırım” dedim. İmam, “Hayır siz burada zahmet edip yemek pişirdiniz ve yemeği de burada yiyeceksiniz’’ dedi. Sonra üç kap yemeği dörde böldü ve bana da bir kap verdi.

İmam’a gelen mektupları güvenlik yönünden ilk önce ben açıyordum sonra okuması için İmam’ın yanına götürüyordum. Bir gün yine mektupları kontrol ederken İmam geldi ve şöyle dedi “Ben bundan razı değilim!” Ben, İmam’ın mektupları okuduğumu düşündüğünü sandım ve bu yüzden dedim ki “Ceddinize yemin ediyorum ki mektupları okumuyorum yalnızca güvenlik yönünden kontrol ediyorum, Allah göstermesin herhangi bir tehlike olmasından korkuyorum!”

İmam, “Mektupları okumadığını biliyorum. Ben de zaten bunu söylüyorum, eğer bir tehlike varsa neden benim için olmasın da sizin için olsun’’ dedi. Ben, ’’Ey İmam İran halkı sizi bekliyor’’ dedim. İmam ‘’Sekiz tane çocuk da İran’da sizi bekliyor!” dedi. Ben ‘’Siz merak etmeyin ben bu tür mektuplara karşı özel eğitim aldım bana bir şey olmaz’’ dedim. İmam, ’’O halde boş bir vakitte bana da bu mektupları açma yöntemlerini öğretin” dedi.

İmam’ın Paris’te son gecesi idi. O günün sabahı İran’a hareket edecekti. İmam evde bulunan herkesi toplanmasını istedi biz yaklaşık yirmi kişi Cuma namazından sonra İmam’ın kaldığı evde toplandık, İmam nasihat eve dua ettikten sonra orada çektiğimiz zahmetler için teşekkür etti. Sonra şöyle buyurdu. “Siz bu uçakta benimle gelmeyin sizin için tehlikeli olabilir. (Şah’ın yerine gelen Bahtiyar hükümetinin uçağı düşürme ihtimali vardı) eğer bir tehlike söz konusu ise sizlere herhangi bir şey olmasını istemiyorum’’ Biz ağlayarak ‘’Bu canımız İslam’a ve inkılâba feda olsun izin verin sizinle gelelim” dedik.

İmam’ın sağlığının iyi olmadığı günlerde, hastaneye İmam’ı görmeye gittim ve yatağının yanında durdum, İmam “Oturacağın bir sandalye yok m?’’ diye sordu. Ben de ‘’Ağa ben böyle rahatım ‘’dedim. İmam, “Hayır, yorulursun… Ve bazen de siz buraya gelmeyin buranın bunaltıcı bir havası var’’ diyordu. Ben ‘’Ağa biz buraya gelmek için birbirimizle yarışıyor ve aramızda belirlediğimiz sıraya göre geliyoruz.’’ İmam “öyleyse ikişer gelin canınız sıkılmasın!” İmam’ın o hasta halinde bu dikkati gerçekten de şaşılacak bir şeydi.

Bir gün İmam birisinin maddi yardıma ihtiyacı olduğunu söyledim ve dedim ki ‘’Eğer isterseniz kendisi gelsin ve sorunlarını iletsin ve eğer siz uygun görürseniz yardımcı olun’’ İmam şöyle buyurdu ’’Siz başkasının ihtiyacını söylemekle iyi ettiniz zira onun kendisi gelip ihtiyacını söyleseydi utanırdı. Ben sizin sözünüzü kabul ediyorum ve kendisinin gelmesinin gereksiz olduğu kanaatindeyim’’

İmam’ın Necef’e sürgün edildiği ilk günlerde, her gün Hz. Ali’nin (a.s) türbesinde ‘’Camia Kebir’’ duasını çok yavaş bir şekilde okurdu ve böyle okuması da çok vakit alıyordu. Oranın temizlikçileri de işlerini çabuk bitirmek istiyor fakat İmam’a karşı olan saygılarından dolayı duasını bitirmesini bekliyorlardı. Ben bunu İmam’a söyledim İmam, türbede çalışanlara engel olmamak için her gün okuduğu Camia Kebir duasını okumaktan vazgeçti ve o duayı türbede, sabaha kadar açık olduğu için yalnız Cuma akşamları okuyordu.

İran televizyonunda spor programlarını seyretmezdi. İmam’ın yanına başka bir program seyrettiği zaman gittiğimde benim için kanal değiştirir ve şöyle derdi. “Bu program da senin için otur seyret’’

Bir gün aşçımız hasta olduğu için birkaç gün dinlenmek zorunda kaldı. İmam her gün gelir durumunu sorardı, ben de iyi olduğunu ve dinlendiğini söylerdim. İmam her defasında ‘’Ona iyi bakın doktora götürün ve durumunu kontrol edin’’ diye bizi uyarırdı.

İmam talebelere karşı çok samimi ve özel bir ilgi gösterirdi. Eğer onlar herhangi bir zorlukla karşı karşıya kalsalar hemen yardımlarına koşardı. Örneğin ben İmam’ın derslerine katıldığım sıralarda iki kez hastalandım ve derse gidemedim, her iki hastalığımda da İmam birkaç kişi ile beraber benim ziyaretime geldi. Diğer talebelere karşı da aynı tavrı takınırdı.


Kadının Önemi

İmam’dan kalan çok değerli miraslardan birisi de (Müslüman) kadınlara verdiği değerdi.

İslam inkılâbından önce toplumda kadınların bir grubu ticaret malı ve reklâm aracı idi. Bunun karşısında bir grup daha vardı onlarda kadını köle olarak kullanıyorlardı ve kadına okuma ve tahsil hakkı vermiyorlardı.

İmam’ın gelmesi ve İslam inkılâbından sonra kadın ticaret malı olmaktan ve kölelikten kurtuldu. İmam’ın kadına verdiği değeri konuşmalarında ve amellerinde görmek mümkündür. Örneğin kadının okuma yazma bilmesi gerektiğini, ilim tahsil etmesini, çalışmasını ve toplumsal etkinliklere katılmasının önemini, İmam’ın evde ailesine özellikle hanımına karşı davranışların da rahatlıkla görebiliriz. Bu İmam’ın bıraktığı değerli miraslardan biridir.

İmam kadını asla erkeklerden toplumsal çalışmalarda geri ve eksik görmüyordu. Başka devletlere giden ilk üç temsilciden birisi kadındı, Ayetullah Ruhani, Ayetullah Cevadi Amuli ve Debbağ hanım idi.

Kadının İslam inkılâbındaki yerini İmam şöyle anlatıyor ‘’Kadınlar erkeklerden daha öndedirler çünkü kadınlar hem evin dışında ki görevlerini yerine getirdiler yürüyüş ve gösteriye katıldılar ve hem de ev içindeki görevlerini yerine getirdiler."

İmam kadın hakları konusunda ki düşüncesi diğerlerinden çok farklı idi. Zira bazıları kadını toplumdan ve siyasi etkinliklerden uzak bir faktör olarak düşünüyordu. İmam’ın bu konu hakkındaki fikirleri şöyleydi: ’’Eğer kadının topluma ve siyasi gelişmelere karşı olan rolünü kenara bırakırsak toplum istenilen verimi sağlayamaz ve sonuçta kaçınılmaz olarak toplumsal hareket ve yenilgiye uğrayacaktır." İşte bu yüzden İmam kadının toplumda ve siyasette özel bir yeri olduğuna inanıyordu.

İmam kadının toplumsal ve kültürel hareketlerde çok önemli rolü olduğuna ve hatta hizmete layık ve saygı değer insanları yetiştirenlerin kadın olduğuna inanıyordu, cephede ve savaşın ilk safında savaşanları yetiştiren kültürel ve siyasi hareketlere katılarak beklenen başarıyı kaç katına çıkaranların yine kadınların olduğuna inanıyordu.

Bazıları kadınların, tehlikeli oldukları için yürüyüşlere katılmamalarını İmam’dan istemişlerdi, İmam buna çok sinirlendi zira İmam, siyasi ve İslami mücadelelere kadınların katılması ile etkisiz hale getirileceğine inanıyordu.

İmam bu konuda hakkında şöyle buyurdu: ‘’Kadınlar, erkeklerle beraber bütün aktivitelere katılsınlar, kadınları, siyasi, toplumsal ve kültürel hareketlerden ayırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur’’

İmam’ın kadın hakları konusundaki görüşünün kaynağı Kuran. Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt imamlarının sünnetiydi. İmam, Peygamberin sünneti doğrultusunda kadına şekil vermek istiyordu, kadın bir ailede annelik ve kadınlık görevini yerine getirdiği gibi toplumda da üstüne düşen görevi yerine getirmelidir.

Allah’a hamd olsun ki bizim kadınlarımızdan özellikle annelik ve kadınlık görevini yapanlardan İmam’ın düşüncesini onaylayan çok fazlaydı eğer böyle olmasaydı onlar için bu kadar acı dayanılır olmazdı.

İmam bu hareketiyle kademe kademe kadınları boşluktan çıkarıp layık oldukları Müslüman ve gerçek bir mümin makamına çıkarmak istiyordu.

İmam’dan, kadın olduğum halde şöyle bir soru sordum; "Filistin’de Müslüman kardeş ve bacılarımızla beraber savaşmamıza izin veriyor musunuz?" İmam, "İslam’a nerede faydalı olacağınıza inanıyor ve hizmet edebileceğinizi umuyorsanız sizin vazifeniz oraya gitmektir." dedi.

Ben erkek olmadığım halde İmam için hiçbir şey değişmiyordu, tek hedef İslam’ın sırtından bir yük kaldırabilmekti İslam’a hizmette sınır yoktur aynı zamanda kadın erkek, genç yaşlı da yoktur, herkes elinden gelen hizmeti İslam için yapmalıdır.

Kadının toplumda çalışması konusunda İmam’ın görüşü şöyleydi : "Aileye zarar vermeyeceği bir şekilde olursa çalışmasında bir sakınca yoktur.(tabi İslami çerçeve içerisinde) çünkü İmam, kadını toplumun öğretmeni olarak görüyordu. Hatta iyi bir kadının kötü bir erkeği düzeltebileceği kanaatindeydi.

Uygun bir aile ortamında hiçbir yanlış o aileye giremez ve sonuçta çocuklar sağlam ve Salih yetişirler. Zira çocukların terbiyesine annenin çok büyük rolü olduğuna inanıyordu.

Biz bazen şakayla ‘’Kadınlar neden hep evde kalmalı’’ diye sorduğumuz zaman İmam şöyle derdi "Evi hafife almayın çocukları terbiye etmek basit bir şey değildir, eğer anne bir kişiyi terbiye edebilirse topluma büyük bir hizmet etmiş sayılır.’’

İmam, çocukları erkeklerin terbiye etmeyi beceremediğine ve bu işi ancak kadınların başarabileceğine inanırdı. Zira kadınlar daha duygusal ve bir ailenin ayakta kalabilmesi için gerekli olan muhabbet ve sevgiye daha çok sahiptirler.

İmam’ın işitip çok sevindiği bir konu ise okuma yazma seferberliği idi. O sürekli halka okuma yazma öğrenmeleri için açılan sınıfların ve programların durumunu sorar ve o kadar hoşuna giderdi ki bazen ben bunu görünce sözümü tekrar ederdim. Oysa İmam, küçük çocuğumun olduğunu ve bununla beraber dışarıda çalıştığımı da biliyordu. Aynı şekilde Kum’da resmi bir kurumda sorumluydu, buna rağmen İmam, karşı çıkmazdı. Fakat her zaman şöyle söylerdi ‘’Kocanızı rızasını kazandıktan sonra çalışın ve faaliyetlerde bulunun.’’

Bir gün Fransa’da farklı devletlerden öğrenciler İmam’ı ziyarete gelmişlerdi, erkekler önde kadınlar ise arka tarafta oturdukları için kadınlar sormak istedikleri soruları soramadılar, İmam görüşmeden sonra kalkıp gitmek istediği zaman bayanlar şöyle dediler: ‘’Erkekler ön tarafta oturdukları için biz sorularımızı soramadık’’ İmam odaya girerek,’’Ben burada biraz oturayım, siz sorularınızı sorun’’

İmam’ın bu tavrı benim çok hoşuma gitmişti, zira görüş vaktinin bitmesine rağmen hanımlara haksızlık olmaması için onlara ayrıca vakit ayırmıştı. Hanımlar sorularını soruyorlardı, Onlardan birisi şöyle bir soru yöneltti: ’’Okumak istiyorum fakat kocam ve çocuğum daha fazla evde olmamı istiyorlar’’ İmam,’’Bu ikisi birbirlerini engellemezler siz onu en iyi şekilde yerine getirin ve okumaya da devam edin.’’ dedi.

Paris’te iken, yurtdışında tahsil gören öğrencilerin sorularını yanıtlamak için İmam’ın evinden birkaç kişinin o toplantıya katılması gerekiyordu. Birkaç arkadaşla birlikte biz bu görevi üstlendik, toplantı akşam saatindeydi, sorular çoğalınca program bayağı uzadı, gece saat iki olmasına rağmen, öğrenciler İslam ve Kuran hakkındaki sorularını sormaya devam ediyorlardı.

Öğrencilerden birisi kalktı ve şöyle bir soru sordu ‘’Ayetullah Humeyni’nin kadın ve toplumdaki rolü hakkındaki görüşü nedir’’ Ben kalkıp o soruya cevap vermek istediğim zaman bizi davet eden üniversite müdürü dedi ki: "izin veriniz bu sorunun cevabını ben vermek istiyorum" Ben şaşırdım ve dedim ki ‘’Bizim mektebimiz hakkında sizin yeterli bir bilginiz yok, nasıl bu soruya cevap verebilirsiniz?’’ şöyle dedi ‘’Eğer benim cevabım uygun olmaz ise siz cevap verirsiniz.’’ Ben de ‘’tamam o halde’’ dedim.

Daha sonra öğrencilere dönerek şöyle dedi "Gece yarısı saat iki, Ayetullah Humeyni nasıl olur da hiç tanımadığı öğrencilerin arasına bir kadın gönderd?" Bu cevaptan sonra bütün öğrenciler alkışlayıp ıslık çalmaya başladılar ve o soruyu soran öğrenci kalkıp ben sözümü geri aldım dedi.

Üniversite müdürü konuşmasına şöyle devam etti. "Ayetullah’ın bu davranışı başkalarının Ayetullah Humeyni hakkında söylediklerinin yalan ve asılsız olduğunu gösterir ve onların hedefi onu kötülemektir.’’

İşte ben o zaman İmam’ın beni görevlendirmesinde ki kararını ne kadar hesaplı ve programlı olduğunu anladım.

Diğer bir olay ise benim Rusya’ya gönderilmem idi, İmam, Rusya’ya tebliğ mektubu göndereceği zaman benimle birlikte Ayetullah Cevadi Amuli’yi görevlendirmişti. İmam, derin ve ileri görüşlülüğüyle ileriyi ve inkılâpta gerçekleşen olayların yurtdışında ne şekilde bir yankı yapabileceğini görebiliyordu ve bu konuya çok dikkat ediyordu.

Her şeye rağmen İmam bu seçimiyle kadının İslam’da ve inkılâptaki yerini tüm Dünya’ya gösterdi. İslam kanunlarının hiçbir şekilde kadının gelişmesine karşı olmadığını bu davranışıyla beyan etti. İmam her konuda kadına söz hakkı veriyordu, zira toplumun yarısı kadındı.

Çarşaflı bir kadın ve ruhani elbisesiyle bir erkek İmam’ın ve İran halkının temsilcisi ve tebliğ mektubunun taşıyıcısı idi. İmam, özellikle bu iki elbiseyi seçmişti, oysa ilim ve bilgi yönünden benden çok daha üstün olanları vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder